| 
					  
					Anne Sütünün Yararları 
					 
					Her zaman sterildir, ısı derecesi idealdir. 
					Besin ögesi bileşimi bebeğin gereksinmelerine uygundur. 
					Koruyucu etmenleri içerir. 
					Sindirime yardımcı aktif enzimler içerir (yağ sindirimi için 
					lipaz) 
					Enfeksiyonu önleyen ögeler içerir 
					 
					Hormonlar ve büyümeyi sağlayan ögeleri içerir 
					Anne sütü alan bebeklerde solunum yolu ve mide-barsak 
					enfeksiyonları daha az görülür. 
					Anne sütü verilmesi orta kulak iltihabı riskini azaltır. 
					Anne sütü çene ve diş gelişimini sağlar. 
					Bazı kronik hastalıkların oluşma riskini azaltır (tip I 
					diyabet, çölyak hastalığı, obezite, koroner kalp hastalığı 
					gibi). 
					Alerjiye karşı koruyucudur ve bebeği pişikten korur. 
					Bebeğin ruhsal, bedensel ve zihinsel gelişimine yardımcı 
					olur. 
					Ucuzdur, hazırlama sorunu gerektirmez. 
					Anne ve bebeği arasındaki duygusal bağı güçlendirerek sevgi 
					dolu bir ilişkiyi kolaylaştırır. 
					Annenin sağlığını korur. Emziren annelerde göğüs kanseri, 
					yumurtalık kanseri, kemik erimesi ve kansızlık (anemi) 
					oluşumu azalır. Anne sütü uterusun eski haline dönmesine 
					yardımcı olur, anneyi aşırı kan kaybından korur. 
					 
					 
					Anne Sütü Verilirken Dikkat 
					Edilmesi Gereken Noktalar 
					 
					Doğumdan sonraki ilk yarım-bir saatte emzirmeye 
					başlanmalıdır. Emzirme süresince (öncesi ve sonrası) bebeğe 
					hiçbir içecek verilmemelidir. 
					İlk 6 ayda bebeklere sadece anne sütü verilmelidir. 
					Tamamlayıcı besinlere 6 aydan önce başlanmamalıdır. 
					6 ayın üzerindeki tüm bebekler tamamlayıcı besin almalıdır 
					ve anne sütüne tamamlayıcı besinler ile birlikte 2 yaşına 
					kadar veya daha fazla devam edilmelidir. 
					Bebeğin aldığı ilk süt (ağız sütü) besleyicidir ve az 
					miktarlarda emme bile süt üretimine yardımcı olur. 
					Süt üretimini arttırmak için, bebekle anne doğumdan sonra 
					aynı odada olmalı ve emme hemen başlamalıdır. 
					Anne laktasyon dönemine uygun, yeterli ve dengeli 
					beslenmeli, bol sıvı tüketmelidir. Anneye her gün süt, 
					ayran, limonata, şerbet, şekerli taze meyve suları 
					verilmeli, çay ve kahveden uzak durması söylenmelidir. 
					Annenin dinlenmesi sağlanmalıdır, anneye ruhsal yönden 
					yardımcı olunmalıdır. Bebeği ile tensel temas kurmalıdır. 
					Anneye özgüven kazandırıcı yakınlık ve ilgi gösterilmeli ve 
					sakinleşmesi sağlanmalıdır. 
					Bebekler anne sütü ile beslendikleri dönemde büyüme ve 
					gelişme açısından mutlaka izlenmelidir. 
					 
					Tamamlayıcı Beslenme 
					 
					Bebeğin sağlıklı büyüme ve gelişmesinin sağlanması uygun 
					besinlerin verilmesi ile olanaklıdır. Anne sütü ilk 6 ay tek 
					başına yeterli olmaktadır, ancak bu dönemden sonra 
					bebeklerin gereksinmelerini tek başına karşılayamadığı için 
					bebeklerin beslenme programlarına bazı eklemeler yapmak 
					gerekmektedir. Anne sütünün tek başına süt çocuğunun enerji 
					ve besin öğeleri gereksinmesini tam olarak karşılamadığı 
					dönemde başlayan ve diğer yiyecek ve içeceklerin anne sütü 
					ile birlikte verildiği sürece “tamamlayıcı beslenme” adı 
					verilmektedir. Tamamlayıcı beslenme anne sütünden erişkin 
					birey beslenmesine geçiş dönemi olarak da 
					adlandırılmaktadır. Bu dönemde bebek değişik tat, lezzet ve 
					yapıda besinlerle tanışır. Tamamlayıcı besinler, geçiş 
					besinleri (süt çocuğu için özel hazırlanmış besinler) ve 
					aile yemekleri (ailenin diğer fertlerinin sofrada tükettiği 
					besinler) olmak üzere iki grupta incelenmektedir. 
					Tamamlayıcı beslenme ile birlikte emzirmenin sürmesi çocuk 
					sağlığı açısından önem taşımaktadır. Uygun zamanda 
					başlatılan ve kurallara uygun şekilde sürdürülen tamamlayıcı 
					beslenme, bebeğin bir yaş civarında aile sofrasındaki 
					yiyecekleri tüketebilecek olgunluğa ulaşmasını 
					sağlar.Tamamlayıcı besinlere zamanında başlanmalı, besinler 
					yeterli, güvenilir ve uygun olmalıdır. 
					 
					Tamamlayıcı Besinlere Başlama 
					Zamanı 
					 
					Büyüyen ve giderek hareket yeteneği artan bir süt 
					çocuğunda, altıncı aydan itibaren sadece anne sütü 
					verilmesi, enerji ve besin ögeleri gereksinmelerini tek 
					başına karşılayamamaktadır. Altıncı aydan sonra başlanan 
					geçiş besinleri, bebeğin anne sütü ile beslenmesinden aile 
					yemeklerine geçişte köprü görevi görür. Tamamlayıcı 
					beslenmenin uygulanması gereken dönem 6 aydan sonradır. 
					Altıncı ayda başlanan geçiş besinleri süt çocuğunun değişik 
					tat, lezzet, kıvamda besinlere alışmasını sağlarken, aynı 
					zamanda yeme işlevi ile ilgili sinirlerin gelişimine 
					yardımcı olur. 
					 
					Tamamlayıcı Beslenmeye Geçiş Zamanına Etki Eden 
					Etmenler Nelerdir? 
					 
					Bebeklerin katı besinlerle beslenme yetenekleri, 
					nöromüsküler, sindirim, boşaltım ve savunma sisteminin 
					olgunlaşması ile ilişkilidir. Altıncı aydan itibaren 
					bebekler daha güçlü besinleri sindirebilecek mide-barsak ve 
					sinir sistemi gelişimine ulaşmış olurlar. Bebeklerin 
					tükettikleri besin türlerine göre ilk 18 aydaki 
					gelişimlerine ilişkin bilgiler verilmiştir. 
					 
					Bebeğin nöromüskuler gelişimi, onun belirli kıvamda 
					yiyecekleri almaya hazır olduğu yaş sınırını belirler. 
					Başlangıçta (6-7. aylarda) besinler yumuşak kıvamda ezme 
					şeklinde verilmeli, 7-8. aylarda püre şeklinde çok pütürlü 
					olmayan besinler ile devam edilmeli ve bebekteki çiğneme 
					hareketleri ve sıvı içme becerileri izlenmelidir. Püre 
					şeklindeki yiyeceklere bebeğin çiğneme yeteneğinin 
					kazanıldığı döneme kadar devam edilmeli, daha sonra (8-12. 
					aylarda) kıvam dereceli olarak (püre kıvamında çatalla 
					ezilmiş besinler) artırılmalıdır. Bu aylarda bebeklerde 
					verilen besini ağızda döndürme becerileri gelişir. Bebek 
					bir yaşında aile yemeklerini yemeğe hazır duruma gelmeli ve 
					aile sofrasında yerini almalıdır. Bebeklerin dişlerinin 
					çıkması, çiğneme işleminin başlamasına katkıda 
					bulunmaktadır. Eğer, tamamlayıcı besinin kıvamı bebeğin 
					gelişimine uygun değilse, bebek yeterli miktarda besini 
					tüketemez ya da gereken miktarın çok üstünde alır. Bebeğin 
					katı besinlere geçişi 10. aya kadar geciktirilirse, bu 
					dönemde gelişen beslenme ile ilgili davranış bozuklukları, 
					daha sonraki dönemlerde devam etmektedir. Bu nedenle, yaş 
					ile birlikte besin kıvamının dereceli olarak arttırılması 
					önerilmektedir. 
					 
					Tamamlayıcı Beslenmeye Erken 
					ve Geç Başlamanın Dezavantajları 
					 
					Tamamlayıcı besinlere erken başlama ile anne sütü verimi ve 
					anne sütü verme süresi azalır. 
					 
					Tamamlayıcı besinler önemli bir bulaşma kaynağı olduğu için 
					bu besinlere erken başlama ile anne sütündeki koruyucu 
					etmenler daha az alınır. Bu nedenle bebeklerde hastalık 
					görülme oranı ve bu hastalıklara bağlı ölüm riski artar. 
					 
					Tamamlayıcı besinlerin besin değerleri anne sütüne göre daha 
					düşüktür ve anne sütünün yerine geçemezler. 
					 
					Tamamlayıcı besinlere erken başlama sonucunda anne sütü ile 
					beslenme süresinin kısalması, bebeğin anne sütünden 
					yararlanmamasına neden olur. 
					 
					Tamamlayıcı besinlere erken başlanması ve anne sütü ile 
					birlikte aynı öğünde kullanılması anne sütündeki demir, 
					çinko gibi birçok besin öğesinin emilimini azaltır. 
					 
					Tamamlayıcı besinlere erken başlanması sonucu atopik 
					hastalıklar, astım, tip 1 diyabet, alerjik hastalıkların, 
					enfeksiyon hastalıklarının ve özellikle barsak villus 
					işlevlerinin bozulması riski artar. 
					 
					Tamamlayıcı besinlere geç başlanması sonucunda ise bebeğin 
					büyüme ve gelişmesi duraksamakta, malnütrisyon (kötü 
					beslenme) ve çeşitli vitamin mineral yetersizlikleri 
					oluşmaktadır. 
					 
					Tamamlayıcı besinlere geç başlanması ile demir ve çinko gibi 
					mikro besin eksiklikleri oluşmaktadır. Çünkü 6. aya kadar 
					bebeğe yeterli miktarda demir ve çinko sağlayan anne sütü, 
					bu süreden sonra tek başına yetersiz kalmaktadır. 
					 
					Ayrıca tamamlayıcı besinlere geç başlama ile bebeğin çiğneme 
					gibi yeme işlevlerinin gelişimi ile yeni tat ve yapıdaki 
					besinlere alışması gecikir. 
					 
					Eğer ilk 6 aylık dönemde anne sütü azalıyorsa (yanlış 
					emzirme tekniği sonucu veya göğüslerdeki sütün tamamen 
					boşaltılmaması sonucu), önce anneye anne sütünün 
					arttırılmasına yönelik eğitim verilmeli, yanlışlar 
					düzeltilmeli ve tamamlayıcı besinlere gereksiz yere erken 
					başlanmamalıdır 
					 
					Yaşamın ilk 15 haftasından önce tamamlayıcı besinlere geçen 
					çocuklar, 6 aydan sonra tamamlayıcı besinlere geçen 
					çocuklarla karşılaştırıldıklarında, 7 yaşında solunum 
					sistemi bozukluklarının daha sık olduğu (sırasıyla % 21 ve % 
					10) ve vücut yağlanmasının daha yüksek olduğu (sırasıyla % 
					19 ve % 17) gösterilmiştir. 
					 
					Tamamlayıcı Besinlerin Yeterliliği ve Uygunluğu 
					 
					Yaşamın ilk iki yılında hızlı büyüme ve gelişmeden dolayı, 
					süt çocuğunun kilogramı başına düşen enerji gereksinmesi 
					çok yüksektir. Günde 500 mL anne sütü alan süt çocuklarda, 
					anne sütü 6 aydan sonra günlük enerjinin %31’ini, 
					proteininin %38’ini, A vitamininin %45’ini ve C vitamininin 
					%95’ini karşılamaktadır. 
					 
					Enerji: Anne sütü ile beslenen bebeklerin enerji alımları 
					6-8 aylık bebekler için 413 kkal, 9-11 aylık bebekler için 
					379 kkal ve 12-23 aylık bebekler için 346 kkal/gün 
					düzeyindedir. Ancak enerji gereksinmeleri 6-8 aylık 
					bebekler için 682 kkal/gün, 9-11 aylık bebekler için 830 
					kkal/gün ve 12-23 aylık bebekler için 1092 kkal/gün olarak 
					belirlenmiştir. Böylece bu yaş grubu bebekler için 
					tamamlayıcı besinlerden alınması gereken enerji miktarları 
					sırasıyla 275 kkal/gün, 450 kkal/gün ve 750 kkal/gün’dür. 
					Eksik olan enerji gereksinmesini tamamlayıcı besinlerden 
					sağlayabilmek için, bu besinler yeterli enerji içeriğine 
					sahip olmalı ve her gün belirlenen sıklıkla bebeklere 
					verilmelidir. Tamamlayıcı beslenmeye geçen bebeklerde farklı 
					beslenme sıklıkları ve farklı öğün bileşimlerinin toplam 
					günlük enerji alımına etkisini inceleyen klinik 
					çalışmalarda, hem öğünün enerji içeriğinin hem de öğün 
					sayısının bebeklerin toplam enerji alımlarına etkisi olduğu 
					gösterilmiştir. 
					 
					Kompleks Karbonhidratlar ve Şekerler: Bebekler için 
					hazırlanan tamamlayıcı besinlerin büyük bir çoğunluğunu 
					tahıllar oluşturmaktadır ve bu besinlerdeki nişasta temel 
					karbonhidrat ve enerji kaynağıdır. Kompleks karbonhidratlar 
					ise insan beslenmesinin vazgeçilmez bir parçasıdır. Bitkisel 
					besinler nişastanın yanında posa (nişasta olmayan 
					polisakkaritler) ve lignin de içermektedir. Bu besinler 
					ince barsakta tamamen sindirilmeden kolona ulaşırlar ve 
					kolondaki mikroflora (anaerobik bakteriler) tarafından 
					fermentasyona uğrarlar. Kolondaki bakteri florası ve 
					fermentasyon sonucu oluşan kısa zincirli yağ asitleri modeli 
					bebeklik dönemi süresince değişmektedir. Yapılan 
					çalışmalarda bu besinlerin sağlık için gerekli olduğu 
					gösterilse de, çocukların ince barsaklarında ne tür bir 
					etkilerinin olduğunun tam olarak bilinmediği saptanmıştır. 
					 
					Prebiyotik olarak adlandırılan oligosakkaritler (özellikle 
					frukto ve galakto oligosakkaritler) bifidobakterilerin 
					üremesini arttırılar. Anne sütünde doğal olarak 
					oligosakkaritler bulunmaktadır ve bu oligosakkaritler ve 
					diğer kompleks karbonhidratlar, kolonik mikroflorayı 
					düzenlerler ve fermentasyon ürünlerinin yararlı biyolojik 
					etkilerinden dolayı prebiyotik etki gösterirler. 
					 
					Hem in vivo hem de in vitro olarak tamamlayıcı besinlerin 
					içerdiği nişasta ve diğer kompleks karbonhidratların 
					sindirim fizyolojilerini anlamak için daha fazla çalışma 
					yapılmasına gerek duyulmaktadır. 
					 
					Protein ve Amino Asitler: Tamamlayıcı beslenme esnasında 
					protein gereksinmesini karşılamak oldukça zordur. Protein 
					gereksinmesi (toplam protein ve g/kg vücut ağırlığı) erken 
					bebeklik döneminde, 6-12 aylar arasındaki bebeklere göre 
					daha yüksektir. Güvenilir alım düzeyi 6-9 aylık bebekler 
					için 1.09 g/kg, 9-12 aylık bebekler için 1.02 g/kg ve 
					yetişkinler için 0.8 g/kg’dır. Enerji gereksinmesi ise 9-12 
					aylık bebekler için 89 kkal/kg düzeyindedir. Buna göre 9-12 
					aylık bir bebek için enerjinin proteinden gelen oranı % 5 
					civarındadır. Bu düzey anne sütündeki proteinin enerjiye 
					oranına karşılık gelmektedir. Altı ay boyunca sadece anne 
					sütü alan bebeklerde protein gereksinmesi karşılanmaktadır. 
					 
					Böbrek Solüt Yükü: Osmolalite 1 kg çözücü içerisinde 
					dağılmış halde bulunan osmotik yönden aktif partiküllerin 
					miktarını (mOsm/kg) gösterir. Serumdaki osmotik yönden 
					aktif moleküller, glikoz, kan üre azotu (BUN), katyonlar ve 
					anyonlardır. Serum osmolaritesi 275-295 mOsm/l’dir. Endojen 
					veya diyet kaynaklı olan ve böbrekler tarafından atılan 
					solütlerin toplamı “Böbrek Solüt Yükü” olarak 
					adlandırılmaktadır. Yüksek enerjili diyetlerde düşük sıvı 
					alımı, ateşte olduğu gibi anormal derecede su kaybı, çevre 
					ısısının yüksek olması, diyare, böbrek hastalıkları, protein 
					enerji malnütrisyonu ve bazı hastalıklarda böbrek solüt yükü 
					artmaktadır. 
					 
					Yağlar ve Yağ Asitleri: Yağlar küçük çocuklarda temel enerji 
					kaynağıdır. Anne sütündeki yağ oranı enerjinin % 40-55’i 
					kadardır, oysa tamamlayıcı besinler karbonhidratlardan 
					zengin oldukları için yağ miktarları düşüktür. Tamamlayıcı 
					besinlere başlanması ile enerjinin yağdan gelen oranı 
					önemli düzeyde azalmaktadır. Bebeklerde düşük yağlı 
					diyetlerin uygulanması ile yağda eriyen vitaminlerde, çoklu 
					doymamış yağ asitlerinde ve enerji metabolizmasını 
					düzenleyen diğer antioksidantlarda yetersizlik 
					görülebilmektedir. Küçük çocuklarda toplam yağ alımının 
					daha sonraki yaşlarda kardiyovasküler hastalıkların 
					önlenmesi için önemli olduğunu gösteren çalışmalar olmakla 
					birlikte, diğer bazı çalışmalarda da sadece toplam yağ 
					alımının değil doymuş ve trans yağ asitleri alımının 
					azaltılmasının lipoprotein metabolizması üzerine olumlu 
					etkilerinin olacağı gösterilmiştir 
					 
					Toplam yağ alımı yağda eriyen antioksidant vitaminlerden E 
					vitamini alımı ile de ilişkilidir. E vitamini dolaşımdaki 
					kolesterol ve düşük dansiteli lipoproteinlerin 
					oksidasyonunu önlemekte, uzun dönemde kardiyovasküler 
					hastalık riskini düşürmektedir. Epidemiyolojik çalışmalarda 
					1920’li yıllarda doğan ve yaşamın ilk yılı süresince düşük 
					yağ ve enerji alımından dolayı büyüme ve gelişme geriliği 
					gözlenen bireylerin daha sonraki yaşamlarında, 
					kardiyovasküler mortalite riskinin arttığı gösterilmiştir. 
					Ancak yağ alımının arttırılması daha sonraki yıllarda 
					obezitenin gelişmesine katkıda bulunmaktadır. 
					 
					Vitamin ve Mineraller: Tamamlayıcı besinlerde bulunan 
					vitamin ve minerallerin yeterli olup olmadığı tüketilen 
					miktarına ve biyoyararlılığına bağlıdır. Gelişmekte olan 
					birçok ülkede tahıllar ve nişasta içeren kök ve yumru 
					sebzeler tamamlayıcı besin olarak kullanılmaktadır. Bu 
					besinler genellikle çorba olarak kullanılmakta ve kullanılan 
					miktarları az olduğu için enerji , vitamin ve mineral 
					içerikleri düşük olmaktadır. Ayrıca bu besinlerin fitik 
					asit, polifenol ve/veya diyet posası içerikleri yüksek 
					olduğu için vitamin ve minerallerin emilimi 
					engellenmektedir. Demir ve çinkonun biyoyararlılığını 
					etkileyen bazı diyet bileşenleri vardır. Bu nedenle FAO 
					(Besin ve Tarım Örgütü) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO) 
					önerileri doğrultusunda tamamlayıcı besinler demir ve çinko 
					içeriklerine göre yüksek, orta ve düşük biyoyararlılıkta 
					olmak üzere 3 grupta incelenmektedir. Demir ve çinko 
					biyoyararlılığı öğünün hayvansal ve balık protein 
					miktarının, bitkisel protein miktarına oranlanmasına 
					bağlıdır. Ayrıca demirin biyoyararlılığı öğünün C vitamini 
					içeriğine ve ayrıca bazı bireylerde aynı anda tüketilen çay 
					ve kahve oranına bağlı olarak değişmektedir. Çinko için 
					günlük kalsiyum alımı (1 g/gün) ve günlük fitat/çinko oranı 
					(5-15) önemlidir (bu oranın 15’in üzerinde olması çinko 
					biyoyararlılığını etkiler). Rafine olmamış tahıllardan ve 
					kurubaklagillerden oluşan tamamlayıcı besinlerin birçoğunda 
					bu oran 15-36 arasında değişmekte ve pirince dayalı 
					tamamlayıcı besinlerde ise bu oranın daha düşük olduğu 
					(yaklaşık olarak 15) bilinmektedir. 
					 
					Bakır, manganez, selenyum ve iyot gibi elementlerin 
					biyoyararlılığını etkileyen diyet bileşenlerine ilişkin çok 
					fazla çalışma bulunmamaktadır. Hayvansal proteinden zengin 
					tamamlayıcı besinlerde demir, çinko, bakır, selenyum ve iyot 
					gibi bazı eser elementlerin biyoyararlılıkları ve/veya 
					miktarları artmakta, fitat/çinko oranları ise azalmaktadır. 
					 
					Düşük yağ içerikli tamamlayıcı beslenmede, anne sütü ile 
					beslenmeye de son verildiyse, yağda eriyen vitaminlerin (A, 
					D, E, K) ve karotenodilerin biyoyararlılığı düşmektedir. 
					Posa özellikle de pektinler gastrik boşalmayı geciktirerek 
					ve misel oluşumunu engelleyerek β-karoten emilimini 
					azaltmaktadır. 
					 
					Yapılan bir çalışmada 9-12 aylık bebeklerde anne sütü ile 
					birlikte tamamlayıcı besinlerin kullanılması ile C 
					vitamini, folat, B12 vitamini ve iyot gereksinmelerinin 
					karşılandığı gösterilmiştir. Ancak anne sütünün yanında bu 
					besinlerin kullanılması ile A vitamini gereksinmesinin % 
					12’sinin, bakır ve riboflavin gereksinmesinin % 25-50’sinin, 
					tiamin, mangan gereksinmelerinin % 50-75’inin, niasin, 
					çinko ve demir gereksinmelerinin % 75-100’ünün karşılandığı 
					bulunmuştur. Bu çalışmada tamamlayıcı beslenmenin eser 
					elementleri yeterli miktarda sağladığı gösterilmiştir. 
					 
					Özellikle bitkisel kaynaklı besinlerin demir, çinko, 
					kalsiyum gibi mineral içerikleri 6-24 aylık dönemde süt 
					çocuğunun gereksinimlerini karşılayamamaktadır. Bazı 
					bebeklerde hayvansal besinlerin diyete eklenmesi yeterli 
					olmakla birlikte, pahalı olması nedeniyle gelişmekte olan 
					ülkeler için pratik bir çözüm değildir. Altı ile 12 aylık 
					bebeklerin tüketebileceği hayvansal besin miktarı, 
					genellikle demir, kalsiyum, bazen de çinko gereksinimini 
					karşılayamaz. Gelişmiş ülkelerde özellikle demir ile 
					zenginleştirilmiş besinlerin tüketilmediği durumlarda anne 
					sütü ile beslenen bebeklerin ortalama demir alımları 
					yetersiz olabilmektedir. Gelişmiş ülkelerde tamamlayıcı 
					besinlerdeki çinko miktarının da yetersiz olduğu 
					görülmüştür. Gelişmekte olan ülkelerde süt çocuklarına ek 
					olarak vitamin ve mineral verilmesi veya tamamlayıcı 
					besinlerin içerisine eklenmesi önerilmektedir. 
					 
					Öğün Sıklığı 
					 
					Tamamlayıcı besinlerin verilme döneminde öğün sayısı 
					besinlerin enerji yoğunluğuna ve her öğünde tüketilen 
					miktarlarına bağlıdır. Sağlıklı beslenen anne tarafından 
					emzirilen süt çocuğunun tamamlayıcı besinlerden alması 
					gereken günlük öğün sayısı 6-8. aylar arasında 2-3 kez, 
					9-11. aylar arasında 3-4 kez, 12-24. aylar arasında 3-4 kez 
					olmalıdır. Eğer her öğünde alınan besinin enerji yoğunluğu 
					düşükse veya bebek emzirilmiyorsa öğün sıklığı 
					arttırılmalıdır. Öğün sıklığının gerekenden daha fazla 
					olması anne sütünün daha az alınmasına yol açar. Ayrıca 
					fazla miktarda besin hazırlığına, besinin uzun süre 
					saklanmasına, bulaşma riskinin artmasına, güç ve zaman 
					kaybına neden olmaktadır. Bir yaş sonrası çocuğun besin 
					tüketimine göre 5 veya 6 farklı besin verilmesi önemlidir. 
					 
					Tamamlayıcı Besinlerin 
					Güvenilirliği 
					 
					Zararlı mikroorganizmalarla bulaşmış tamamlayıcı besinler 
					(özellikle besin hazırlanmasında kullanılan su), ishal 
					oluşmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle 6 ay süresince 
					sadece anne sütü alan bebeklerde, tamamlayıcı besinlerin 
					başlanması ile ishal oluşum sıklığı artmaktadır. Dünyada her 
					yıl 1.8 milyon çocuğun ishalli hastalıklar nedeniyle öldüğü 
					bilinmektedir. Besin kaynaklı enfeksiyonlar iştahsızlığa 
					neden olmaktadır. Besin alımının azalması, ishal, kusma 
					malabsorpsiyon ve ateş nedeniyle artan besin öğesi kayıpları 
					bebek ve çocukların immün sistemlerini etkilemekte, büyüme 
					ve gelişmeleri etkilenmektedir. Yapılan çalışmalarda ishalli 
					hastalıkların ve diğer besin kaynaklı enfeksiyonların 
					önemli bir bölümünün ev ortamında besinlerin hijyenik 
					olmayan koşullarda hazırlanması ile oluştuğu 
					gösterilmiştir. Besinlerin kontaminasyon kaynakları 
					çeşitlidir. Çiğ besinlerin kendileri kontaminasyonun 
					kaynağıdır. Ayrıca besin hazırlama ve depolama koşulları 
					çapraz bulaşma riskini arttırmaktadır. Besin kaynaklı 
					enfeksiyon hastalıklarını önlemek için besinlerin 
					tüketilmeden en az birkaç saat önce hazırlanması, 
					patojenlerin üremesine veya toksinlerin oluşumuna uygun 
					olmayan sıcaklık ve nem ortamlarında saklanması, besindeki 
					patojenleri azaltmak için yeterli miktarda ısıtılması 
					gerekmektedir. Besinlerin hazırlanmasından önce annenin 
					ellerinin, yemekten önce annenin ve bebeğin ellerinin 
					yıkanması uyulması gereken en önemli temizlik kuralıdır. 
					Besinlerin hazırlanması ve sunulmasında temiz kase, bardak, 
					kaşık v.s kullanılmalı, temizlenme güçlüğü nedeni ile 
					biberon kullanılmamalıdır. 
					 
					Süt Çocukları İçin Uygun 
					Tamamlayıcı Besinler 
					 
					Bitkisel ve hayvansal kaynaklı çok sayıda besin, tamamlayıcı 
					beslenmede yer almaktadır. Tahıllar, kök bitkiler, sebze ve 
					meyveler, baklagiller bitkisel kaynaklı besinleri 
					oluştururken; et, karaciğer, balık, deniz ürünleri, yumurta, 
					süt ve süt ürünleri başlıca hayvansal kaynaklı besinleri 
					oluşturur. 
					 
					Süt: Taze inek sütü büyümekte ve gelişmekte olan çocuklar 
					için önemli bir besin kaynağıdır. Ancak, altıncı aydan önce 
					sindirim sisteminde mikro düzeyde kanamalara yol açması, 
					düşük demir içeriğine, yüksek protein ve sodyum içeriğine 
					sahip olması (anne sütüne göre 2-3 kat daha fazla), anne 
					sütünün yerini almaması gibi özellikleri nedeniyle inek sütü 
					bazı ülkelerde dokuzuncu aydan önce önerilmemektedir. Ancak 
					inek sütünün demir yetersizliği anemisine neden olmaması 
					için diyetin geri kalanının demir içeriği ve günlük verilen 
					süt miktarı da önem taşımaktadır. İnek sütü Amerika ve 
					İngiltere’de yaşamın ilk 1 yılından sonra, Kanada ve 
					Danimarka’da 9. aydan sonra, İsveç’te ise 10. aydan sonra 
					önerilmektedir. 
					 
					Bununla birlikte inek sütü ülkemizde altıncı aydan sonra 
					tamamlayıcı besinlerin hazırlanmasında, küçük miktarlarda 
					kullanılmaktadır. Anne sütü miktarı yeterli düzeyde ise 6. 
					aydan sonra (>500 ml/gün), bebeklere ayrıca inek sütü 
					vermeye gerek yoktur. Anne sütünün azaldığı durumlarda veya 
					ticari mamaların alınamadığı durumlarda ailenin ekonomik 
					durumu göz önüne alınarak 6. aydan itibaren diğer besinlerle 
					birlikte inek sütü verilebilir. Ancak, inek sütü tek başına, 
					başka hiçbir tamamlayıcı besin verilmediğinde, kansızlık 
					yapabilir. İnek sütünün geç süt çocukluğu döneminde aşırı 
					tüketimi, bebeklerin yeni tat ve lezzetlere alışmasını ve 
					besinlerin çeşitlenmesini engeller, yeme işlevlerinin 
					gelişimini geciktirir. Ayrıca, inek sütü demir içeriği ve 
					biyoyararlılığı düşük olması nedeniyle tek başına aşırı 
					tüketilmesi durumunda demir eksikliğine neden olabilir. Bir 
					yaşında bir bebek günde 1 lt süt tüketiyorsa enerji 
					gereksinmesinin 2/3’si sütten karşılanmaktadır. Bu miktarda 
					süt tüketen bebek tek taraflı beslenmiş olacaktır. 
					 
					İnek Sütünün; 
					 
					Olumlu yönleri 
					 
					Yüksek kaliteli protein içerir 
					 
					Diyet hayvansal protein içermiyorsa büyümeyi destekler 
					 
					Bazı besin öğelerinin iyi kaynağıdır (retinol, β karoten, 
					fosfolipidler, riboflavin, fosfor gibi) 
					 
					En önemli kalsiyum kaynağıdır. 
					 
					Potansiyel olarak olumlu etkileri olduğu düşünülen 
					peptidleri, konjuge linoleik asidi içermektedir. 
					 
					Olumsuz yönleri 
					 
					Düşük biyoyararlılığıa sahip düşük miktarda demir içerir. 
					 
					Gastrointestinal kanamalara neden olabilir (geç bebeklik 
					döneminde daha az olmak üzere) 
					 
					Protein ve bazı mineralleri yüksek miktarlarda içermesi 
					böbrek solüt yükünün yüksek olmasına neden olmaktadır. 
					 
					Doymuş yağ içeriği yüksektir. 
					 
					Eğer süt tüketimi fazla olursa bebeğin diyeti tek yönlü 
					olur, iştah azalmasına neden olabilir ve diyette çeşitlilik 
					olmadığı için bazı besin öğelerinde yetersizlik ortaya 
					çıkabilir. 
					 
					İnek sütünde esansiyel yağ asitleri, C vitamini, çinko ve 
					niasin düzeyleri düşüktür. Düşük yağ içerikli sütler 
					(1.5-1.8 g/1000 ml), bir yaş öncesi (bazı ülkelerde 2-3 yaş 
					öncesi), yağsız sütler (<0.3 g/1000 ml) ise 5 yaş öncesi 
					önerilmez. Yağı azaltılmış inek sütünün enerji, yağ asitleri 
					ve yağda eriyen vitaminlerden A ve D vitaminleri 
					içeriklerinin düşük olması nedeniyle bebeklerde 
					kullanılması uygun değildir. 
					 
					Devam Mamaları: Bebek mamaları gıda maddeleri tüzüğünde 
					“bebek ve süt çocuğunun beslenmesi amacıyla hazırlanıp 
					satışa çıkarılan gıda karışımlarıdır” diye tanımlanmaktadır. 
					24 Şubat 1968 yılında 12825 sayılı yasa ile yürürlüğe giren 
					bu bölümde mamaların: bebek ve çocukların besin öğeleri 
					gereksinmelerini karşılaması, sindirim bozukluklarına neden 
					olmaması ve patojen mikroorganizmaları içermemesi yasal 
					koşullar olarak belirlenmiştir. Bugün çocuk mamaları 
					uluslararası kuruluşların önerilerine uygun olarak 
					hazırlanmaktadır. 
					 
					Devam mamaları 6. aydan sonra ek besinlere başlanan 
					bebeklerde kullanılan, bu bebeklerin zaman içerisinde 
					değişen enerji ve besin öğeleri gereksinmelerine uygun 
					hazırlanmış, önemli besleyici özelliklere sahip süt 
					bileşenleridir. Demir, çinko, C vitamini, kalsiyum, fosfor, 
					β-karoten ve elzem aminoasitlerden zengin besinlerdir. 
					 
					Kaşık Mamaları, Hazır Ek Besinler: Altıncı ayın sonundan 
					itibaren ek besinlere geçiş döneminde kaşık mamaları, 
					bebeklerin günlük diyetlerine eklenmek suretiyle verilen 
					besinlerdir. Çok değişik şekilleri bulunmaktadır (meyveli, 
					sebzeli, tahıllı, sütlü veya karışım gibi). Biyolojik değeri 
					yüksek süt proteinleri ve bitkisel proteinleri, sindirimi 
					kolay bitkisel yağları, sukrozu en düşük seviyelere 
					indirilmiş karbonhidratları ve biyolojik değeri yüksek süt 
					minerallerini (kalsiyum ve fosfor gibi) ve demir 
					içermektedir. Vitamin ve minerallerle zenginleştirildiği 
					için yemek hazırlama esnasında oluşabilecek kayıplar en aza 
					indirgenmiş olur. Kaşık mamaları ve hazır ek besinler yapay 
					renklendirici, aroma ve katkı maddeleri içermemelidir. 
					Bebeklerde kullanılacak tamamlayıcı besinlerin ev 
					koşullarında taze olarak hazırlanması önerilmektedir. Kaşık 
					mamaları ve hazır ek besinleri özellikle çalışan annelerin 
					çalışma dönemlerinde besin hazırlamada yaşadıklar zorluklar 
					nedeniyle önerilebilir. 
					 
					Yoğurt: Laktobasillus bulgaricus, laktobasillus asidefilus 
					ve streptokokus termofilus karışımı kültürlerin 40-45 0C’de 
					sütü fermantasyona uğratması sonucu oluşan bir besindir. 
					Yoğurt ile sütün bileşimi arasında fermentasyon sonucu bazı 
					değişiklikler oluşmaktadır. Temel farklılık ise laktoz 
					yoğunluğundadır. Fermantasyon ile sütteki laktozun % 20’si 
					parçalanarak yoğurtta laktik aside dönüşmektedir. Bu 
					nedenle yoğurttaki laktoz miktarı süte kıyasla daha 
					düşüktür. Fermantasyon, sıvı şekildeki sütün raf ömrünü 
					uzatmakta ve düşük pH oluşturarak mikroorganizmaların 
					üremesini engellemektedir. Laktik asit üretiminin artması 
					ile pH: 3,7-4,3’e çıkar. Yoğurt, kefir, peynir fermente süt 
					ürünüdür. Fermente sütlerin, sıvı süt ile besin içeriği 
					aynıdır. Protein, kalsiyum, fosfor, riboflavin yönünden 
					zengindir. Fermentasyon yoluyla laktoz, glukoz ve galaktoza 
					parçalanır. Düşük pH, “hem” olmayan demirin emilimini 
					kolaylaştırır. Laktobasillus bulgaricus’un barsak mukozasını 
					koruyucu işlevi vardır. Laktobasillus bulgaricus doğal 
					bağışıklamada etkili ve antiviral özelliğe sahip 
					sitokinlerden interferon-α ve β üretimini uyararak hücresel 
					bağışıklığı arttırır. 
					 
					Peynir: Peynir yapımından sonra laktoz ilk 10 gün içerisinde 
					laktik aside dönüşmektedir. Taze tüketilen, yani nem oranı 
					yüksek peynirlerin laktik asit içeriği fazladır (% 2-3 
					civarında). Sert peynirlerin laktik asit içeriğinin bir 
					bölümü kalsiyum laktat halinde kalır. Yumuşak peynirlerin 
					laktik asit içeriği de özellikle yüzeysel küfler tarafından 
					tüketilmekte ve ileri olgunlaşmada tümüyle yok olmaktadır. 
					Bebek beslenmesinde peynir pastörize sütten yapılmış ve 
					tuzsuz olması koşuluyla, 9. ayda küçük miktarlarda 
					kullanılabilir. 
					 
					Et: Et, önemli miktarda biyolojik değeri yüksek protein ve 
					biyoyararlılığı yüksek demir ve çinko gibi mineralleri, B6 
					ve B12 vitaminlerini içerir. Etin yağ oranı enerji değerini 
					arttırırken, besin değerini düşürür. Et daha çok palmitik ve 
					stearik asit gibi doymuş yağ asitlerinden zengindir. Tavuk, 
					hindi gibi kanatlı kümes hayvanlarının etleri ise koyun ve 
					sığır etine göre daha az yağ, doymuş yağ, kolesterol ve 
					demir ile kırmızı ete göre daha fazla protein, riboflavin, 
					niasin, B6 ve B12 vitamini içermektedir. Etin lifli yapısı, 
					bebekler tarafından tüketilmesini güçleştirdiğinden diğer 
					tamamlayıcı besinlerin (sebze püreleri v.s) içinde, 
					kıyılmış ya da küçük parçalara ayrılmış şekilde 
					kullanılmalıdır. 
					 
					Karaciğer: Çok zengin protein ve mikro besin öğeleri 
					kaynağıdır. Yağ oranının düşük olması, kolay pişmesi, püre 
					haline gelebilmesi dolayısıyla kullanılması nadir önerilen 
					tamamlayıcı besinlerdendir. B12 vitamininin iyi bir kaynağı 
					olan karaciğer, 1 yaşından sonra ve sağlıklı hayvanlardan 
					elde edilmesi koşuluyla az miktarlarda kullanılabilir. 
					 
					Balık ve Deniz Ürünleri: Balık, biyolojik değeri yüksek 
					protein ve esansiyel aminoasit kaynağıdır. A, K ve B grubu 
					vitaminleri, fosfor ve çinko kaynağıdır. Kılçık kısımları 
					ile yenilebilen balıklar iyi bir kalsiyum kaynağıdır. Somon, 
					tuna, sardalya, uskumru, ringa balığı gibi yağlı balıklar 
					yüksek oranda omega-3 çoklu doymamış yağ asitleri içerir ve 
					bu yağ asitleri nöromotor gelişim için önemlidir. Tuzlu su 
					balıkları iyi bir iyot kaynağıdır. 
					 
					Yumurta: Biyolojik değeri yüksek protein ve esansiyel 
					aminoasitleri içerir. Büyümekte olan laboratuar hayvanları 
					üzerinde yapılan çalışmalarda yumurta proteinlerinin % 100 
					oranında vücut proteinlerine dönüşebildiği gösterilmiştir. 
					Yumurtada önemsiz miktarda karbonhidrat vardır. Yumurta 
					yağının 1/3’ini doymuş, % 10 kadarını çoklu doymamış, kalanı 
					da tekli doymamış yağ asitlerinden oluşur. Yağlar yumurtanın 
					sarısında bulunur. Yumurtanın sarısı demir, A vitamini ve B 
					grubu vitaminlerden zengindir. Alerjik olması nedeni ile 
					altıncı aydan önce önerilmez. Salmonella besin 
					entoksikasyonu riski olduğundan iyi pişirilmeli veya ayarı 
					katı kıvamda tüketilmelidir. Yumurtanın proteinleri ısı 
					etkisi ile katılaşır. Yumurtanın akı 60 0C’de, sarısı ise 
					70 0C’de katılaşır. Normal katılaşmış fakat fazla 
					pişirilmemiş yumurtanın sindirimi kolaylaşır. Besin 
					değerinin yüksek olması ile ucuz ve kaliteli protein kaynağı 
					olması en önemli üstünlüğüdür. Altıncı aydan itibaren 
					yumurta sarısı az miktarlarda başlanmalı ve her gün 
					verilmelidir.Yumurta beyazı alerjen etki gösterebileceği 
					için 8.-9. aylarda başlanabilir. 
					 
					Tahıllar: Tüm toplumlarda ana besin öğesidir. Buğday, arpa, 
					pirinç, çavdar, yulaf ve mısır başlıcalarıdır. Büyük oranda 
					karbonhidrat (% 65-70) içerirler. Karbonhidrat içeriğinin 
					büyük kısmı nişastadan oluşur ve iyi bir enerji kaynağıdır. 
					Başlıca tahıl proteinleri, prolamin (zein), glutelin, 
					globülin ve albümindir. Bu proteinlerin elzem aminoasit 
					örüntüleri değişiktir. Elzem aminoasit yönünden en 
					dengesiz olanı prolamindir. Prolamin en az pirinçte ve en 
					fazla mısırda bulunur. Tahıllar içerisinde kalitesi en 
					yüksek olan pirinç, en düşük olanı mısır proteinidir. Bu 
					nedenle bebek beslenmesinde tahıl kaynağı olarak hem protein 
					kalitesinin yüksek hem de sindiriminin kolay olmasından 
					dolayı pirinç kullanılması önerilmektedir. Tahılların 
					yağının çoğunluğu embriyo kısmındadır. Tahıllar A ve C 
					vitaminleri yönünden fakirdir. B12 dışındaki B grubu 
					vitaminlerinden (özellikle tiaminden) zengindir. Tam buğday 
					ununda daha fazla miktarda mikro besin ve daha çok fitat 
					bulunmasına karşılık, rafine unda daha az mikro besin ve 
					daha az fitat bulunur. Nişasta içerisinde vitaminler, 
					mineraller ve protein bulunmadığı saf karbonhidrat kaynağı 
					olduğu için bebek beslenmesinde kullanılması önerilmez. 
					 
					Kurubaklagiller: Kurubaklagiller (kuru fasulye, nohut, 
					mercimek, barbunya, soya fasülyesi vb) çoğu toplumlarda 
					tüketilen ana besinlerdendir ve tahıllarla birlikte 
					tüketildiğinde önemli bir besin kaynağıdır. Kurubaklagiller 
					olgunlaşmış tohumlar olduklarından protein, “kompleks” 
					karbonhidratlar ve lif içerir. Yağlarının önemli bir kısmı 
					çoklu doymamış yağ asitleridir. En yağlısı soya fasülyesidir. 
					Kurubaklagillerin protein kalitesi düşüktür. Protein 
					kalitesi, % 40-60 arasında değişmektedir. Kurubaklagillerin 
					protein kalitelerinin düşük olmasının nedeni kükürtlü 
					aminoasitlerin sınırlı miktarda oluşu ve sindirilme 
					güçlüğüdür. Kurubaklagiller belirli oranlarda tahıllarla 
					karıştırılır ve iyi pişirilirse karışımın biyolojik değeri % 
					70’e kadar yükselir. Kurubaklagiller aynı zamanda demir, 
					çinko, kalsiyum ve magnezyum bakımından da zengindir. 
					Kurubaklagillerde fitatların fazla olması nedeniyle demir 
					ve kalsiyumun kullanılma oranlarının düşük olduğu 
					bilinmektedir. Kurubaklagiller B12 vitamini dışındaki B 
					grubu vitaminlerden ve E vitamini yönünden de zengindir. 
					Bazı kuru baklagiller (kuru fasulye v.s), tripsin inhibitörü 
					olan lektin içerir, bu nedenle suda bekletildikten sonra 
					pişirilmesi ve kabuğu ayrıldıktan sonra kullanılmaları 
					önerilir. Kurubaklagil yemekleri C vitamini kaynakları ile 
					tüketildiğinde demirin biyoyararlılığı yükselir. 
					Kurubaklagillerden soya fasülyesi isoflavon içerdiğinden 
					kalp damar hastalıkları ve kanser oluşumuna karşı 
					koruyucudur. 
					 
					Sebze ve Meyveler: Meyve ve sebzeler, çok sayıda vitamin, 
					mineral, antioksidan ve lif içerir. Önemli bir C vitamini 
					kaynağıdır ve bu özelliği nedeniyle, tahıllar ve baklagiller 
					gibi bitkisel kaynaklı besinlerle birlikte verildiğinde HEM 
					olmayan demirinin emilimini artırır. 
					 
					Koyu yeşil yapraklı sebzelerde klorofil pigmenti bulunur. 
					Bunlar karotenoidler ve flavonoidler açısından, kırmızı 
					renkli sebzeler (kırmızı pancar ve lahana) flavonoidlerden 
					antosayanin pigmentinden, sarı renkli sebzeler (havuç, 
					turunçgiller gibi) karotenoidlerden, beyaz renkli sebzeler 
					(patates, soğan, patlıcan, karnıbahar, elma, armut gibi) ise 
					flavonoidlerden zengindir. 
					 
					Sebze ve meyveler B grubu vitaminleri açısından da 
					zengindir. Koyu yeşil yapraklı sebzeler; A vitamini, folat, 
					magnezyum, potasyumdan zengindir. Turuncu renkli sebze ve 
					meyveler A vitamini yönünden zengindir. Sebzelerdeki vitamin 
					kayıplarını en aza indirmek için, yeneceği veya pişirilceği 
					zaman kesilmesi, az suda kısa sürede pişirilmesi, pişirme 
					suyunun dökülmemesi, pişerken soda eklenmemesi ve 
					pişirildikten sonra hemen tüketilmesi gerekmektedir. Sebze 
					ve meyvelerin satın alınırken mevsimine göre seçilmesi 
					uygundur. 
					 
					Patates: Patates de temel besinlerdendir. Nişastadan zengin 
					olması dolayısıyla enerji sağlar. Proteinden fakirdir. 
					Önemli oranda C vitamini ve tiamin içermektedir. 
					 
					Meyve Suyu: Taze sıkılmış meyve suları iyi bir C vitamini 
					kaynağıdır. Bitki kaynaklı besinlerdeki HEM olmayan demirin 
					emilimini artırır. Ancak fazla miktarda tüketilmesi anne 
					sütünün yerini almasına ve besin değeri yüksek diğer 
					besinlere karşı iştahsızlığa neden olabilmektedir. Sukroz 
					ile birlikte tüketilmesi diş çürüklerine yol açmaktadır. Bu 
					nedenle, meyve suyunun günde 250 ml’den daha fazla 
					tüketilmesi önerilmemekte, C vitamini kaybını önlemek için 
					taze olarak sıkıldıktan hemen sonra tüketilmesi, sıkıldıktan 
					sonra bekletilmemesi gerekmektedir. Bebeklere ana 
					öğünlerden sonra verilmesi besin biyoyararlılığı açısından 
					önemlidir. Öğünlerde 50-100 ml arasında kullanılması diğer 
					besinlerin biyoyararlılığını arttırır. Bebeklerde ilk 
					başlanacak meyve suyu kış mevsimi için elma, yaz mevsimi 
					için ise şeftali suyudur. Turunçgillerin suyu bebekte gaza 
					neden olabileceği düşüncesiyle 6-9. aylardan sonra 
					verilmelidir. 
					 
					Pekmez: Pekmez meyvelerin genellikle üzüm sularının 
					kaynatılarak yoğunlaştırılması ile elde edilir. Pekmez 
					karbonhidrat (glukoz ve fruktoz), demir, potasyum ve 
					kalsiyumdan zengindir. İki yemek kaşığı pekmezde (20 g) 2 mg 
					demir ve 80 mg kalsiyum bulunmaktadır. Az miktarlarda 
					karotenoidler, flavonoidler ve B grubu vitaminleri içerir. 
					 
					0-1 Yaş Döneminde Sakıncalı Besinler 
					 
					Çay, bitki çayları, bal, bakla gibi besinlerin süt çocukluğu 
					döneminde verilmesi uygun değildir. 
					 
					Çay: Çay, süt çocukları ve küçük çocuklara önerilmez. 
					İçeriğinde tanin olması, demir ve diğer mineralleri 
					bağlayıcı özelliğinden dolayı demir eksikliğine, içine 
					eklenen şeker ise iştahsızlığa ve diş çürümelerine neden 
					olur. 
					 
					Bitki Çayları: Papatya çayı, yeşil çay v.s bitki çaylarının 
					da demir emilimini azaltıcı etkisi vardır. Aynı zamanda 
					bazı farmakolojik ajanlar içeren bitki çaylarının, süt 
					çocukları ve küçük çocuklar için güvenilirliği konusunda 
					yeterli bilimsel araştırma yoktur. 
					 
					Bal: Bal fruktoz (%41), glukoz (%41) ve suyun (%18) 
					bileşiminden oluşmaktadır. Clostridium botulinum sporlarını 
					içerebilmesi nedeni ile botulizm riski taşır. Süt 
					çocuklarının mide asidi düzeyi düşük olduğundan bu sporları 
					öldüremez, bu nedenle bir yaşından küçük çocuklara bal 
					önerilmez. 
					 
					Şeker: Şeker pancarından elde edilen bir besindir. Şeker 
					pancarı % 16-20 arasında sukroz (glukoz ve fruktoz) 
					içermektedir. Şeker vücuda enerji sağlar, başka bir besin 
					değeri bulunmamaktadır. Boş enerji kaynağı olduğu için bebek 
					beslenmesinde şeker yerine pekmez veya süt şekeri laktozun 
					kullanılması daha doğru bir yaklaşımdır. Ayrıca çocuklarda 
					fazla tüketilmesi iştahsızlığa ve diş çürüklerine, ileriye 
					dönük hatalı beslenme davranışlarının gelişmesine ve 
					dolayısıyla şişmanlığa neden olmaktadır. 
					 
					Bakla: Toksinli baklanın neden olduğu zehirlenme anemi, 
					hemoglobinüri ve yüksek ateşle karakterizedir. Toksinli 
					bakla yenildikten 24-48 saat sonra etkisi görülür. 
					Zehirlenme taze çiğ baklanın yenmesi ile olur. Bakla 
					pişirildiği zaman toksinin etkisi kalmaz. Favizme neden 
					olabileceği düşünüldüğünden süt çocukluğu döneminde bakla 
					önerilmez. 
					 
					Aylara Göre Verilmesi 
					Önerilen Tamamlayıcı Besinler 
					 
					0. ay SADECE ANNE SÜTÜ 
					 
					(Bebeğin aylara göre büyümesi izlenmelidir) 
					 
					6. ay 
					 
					Anne sütüne devam 
					 
					Yoğurt 
					 
					Meyve suyu, sebze suyu ve püresi 
					 
					Pekmez 
					 
					Şekersiz muhallebi (süt + pirinç unu) 
					 
					Yumurta sarısı (1/4 oranında) 
					 
					Besinlerin hazırlanmasında inek sütü küçük miktarlarda 
					kullanılabilir. 
					 
					7. ay 
					 
					Anne sütüne devam 
					 
					Yoğurt 
					 
					Meyve suyu, sebze suyu 
					 
					Pekmez 
					 
					Pirinç unu, pirinç 
					 
					Yumurta sarısı (tam) 
					 
					Et (balık, tavuk etleri ve kırmızı et) 
					 
					Bitkisel yağlar 
					 
					Sebze püre veya sebze çorba 
					 
					8. ay 
					 
					Anne sütüne devam 
					 
					Yoğurt 
					 
					Meyve suyu, sebze suyu 
					 
					Pekmez 
					 
					Et (balık, tavuk etleri ve kırmızı et), kuzu veya tavuk 
					karaciğeri 
					 
					Bitkisel yağlar 
					 
					İyi ezilmiş ev yemekleri (kıymalı ve sebzeli) 
					 
					Tam yumurta veya pastörize peynir 
					 
					Tahıl – kırmızı mercimek, kurufasulye, nohut ezmeleri 12. ay 
					 
					Anne sütüne devam 
					 
					Yoğurt 
					 
					Meyve veya taze sıkılmış meyve suyu, sebze suyu 
					 
					Pekmez 
					 
					Yumurta (tam) veya pastörize peynir 
					 
					Aile sofrasına oturtulup kendi deneyimlerine göre seçim 
					 
					(ev yemekleri, dolmalar, kıymalı sebze yemekleri, tarhana, 
					 
					mercimek, unlu ve yoğurtlu çorbalar, makarna, pilav vs) 
					 
					Tamamlayıcı Besinlere 
					Başlarken Dikkat Edilecek Noktalar 
					 
					Ailenin sosyoekonomik ve kültürel durumu (anne-baba-çocuk 
					ilişkisi) göz önüne alınmalıdır. Gelişimi normal ve sadece 
					anne sütü alan bebeklerde, altı aydan önce tamamlayıcı 
					besinlere başlanmamalıdır. Çocuk altı aylık iken tamamlayıcı 
					besinlerden elde edilen enerji toplam enerjinin % 50’sini 
					aşmamalıdır. Gluten içeren tahıllı besinler altı aydan önce 
					verilmemelidir, altı aydan sonra verilmesi uygundur. 
					Allerji öyküsü olan ailelerin çocuklarına yumurta, balık, 
					domates, çilek gibi allerjen olma olasılığı olan besinler 
					aile öyküsüne göre başlanabilir. Besin alerjisi öyküsü olan 
					bebeklerde yumurta, fındık, fıstık, balık ve soyalı 
					besinlere 12. aydan önce başlanmamalıdır. Botulismustan 
					korunmak için 12. aydan önce bal verilmemelidir. Tamamlayıcı 
					beslenmede öğün sayısı, bebeğin yaşına ve anne sütünden 
					yararlama miktarına göre ayarlanmalıdır. Emzirme devam 
					ederken, altıncı ayda küçük miktarlarda tamamlayıcı 
					besinlere başlanmalı ve çocuk büyüdükçe besin miktarı 
					artırılmalıdır. Tamamlayıcı besinlerin kıvamı, süt çocuğunun 
					gereksinimine ve motor gelişimine uygun olarak, bebek 
					büyüdükçe dereceli olarak artırılmalıdır. Anne sütüne ek 
					olarak günlük beslenme planı içinde tamamlayıcı besinlerle; 
					6-8 ayda 200 kalori /gün 9-11 ayda 300 kalori/gün yda 500 
					kalori/gün olarak önerilmelidir. 
					 
					Örnek:bir kase yoğurt + bir yumurta + bir kase sebze çorba 
					yaklaşık 200 kalori vermektedir.
  |